Gençler…
Hayat bir tercihten ibarettir;
Allah’ın anlattığı Yusuf olmakla size çizilen resme benzemek arasındaki
tercihten…
Ruhların kapalı olduğu insan
değildir istenen; ruhların ve bilginin açık olduğu insandır. Bize düşen ruhların
hislerini yok eden anlayış ve yaşam biçiminden uzak durmaktır. Böylelikle
hayatlarımızı değersiz ve kıymetsiz yaşam kalıplarına dökmeye çalışanlara karşı
savunmasız ve aciz olmadığımızı göstermiş oluruz. Hem ilme hem ruha değer
vermeliyiz. Birini diğerinin kapısında bekleten toplumlar zillete düştüler.
İlimsiz yaşam sefaleti, ruhsuz yaşam ise bayağılığı getirir... Her ikisi de
yoksa helak gelir.
Hayatımız ilim ve ruhtan uzak
sloganik imanlara teslim edildiği zaman ruhlarımız kah oraya kah oraya çekiştirilmekten
kurtulamaz. Yusuf olabilmek, gönlü mescitlere bağlı genç olabilmek hem ilim
sevgisini hem ruh sadeliğini gerekli kılar. Ruh sadeliği ve ilim olmadıkça
savrulmalar ve sorunlarla boğuşma hiç bitmeyecektir.
Mümin genç ilim ve ruha değer
verdiği için günahlarını dağ gibi yığıp dünyaya oradan bakan adam olamaz. Mümin
genç dualarına güvenecek kadar Allah’a yakınlığı olandır. Mümin genç Allah’a
yakın olmayı arzulayan ve o yakınlığı korumaya azmeden, azmettikçe de Allah’ın
rahmetini hak edendir.
Mümin genç bilmeli ki hayat
öylesine yaşanan bir zaman dilimi değildir, getirisi ve götürüsü olmayan
davranışlar toplamı da değildir.
Mümin genç şeytana ve adamlarının
oyunlarına karşı uyanık olmalı. Donanımlı olmalı ve şunu bilmeli ki en büyük
oyunlar onun üzerinde oynanacak. Para onu değiştirmek için kullanılacak. Kadın
onu değiştirmek için kullanılacak. Makam onu değiştirmek için kullanılacak. Onu
değiştirmek için tüm imkanlar kullanılacak. Ruhu sağlam olmayan, cehaletten
rahatsız olmayan genç bu tuzaklara yenilecek. Kendisine oynanan oyunların
farkına varamayacak. Rabbiyle baş başa kalmayı bilmeyen genç zor olan bir
rampada ömür tüketecek.
Gençler…
Unutmayın bir resim çizecekler size
ve o resmi yaşatmaya çalışacaklar. Allah’ın korudukları hariç bunu başaracaklar
da… Sizin hakkınızda amaçları budur. Hepinizi o resme uygun hale getirinceye
kadar tüm imkanları, tüm zamanları kullanacaklar. Okuduğum üniversitede bilardo
oynayan domuzların resmini görmüştüm; bilardo oynayan gençlerin masasının hemen
üzerinde. İki domuz bilardo oynuyor ve ikisi de sigara içiyor. Biri ıstapayı
almış ayakta dikeliyor bir diğeri de ağzındaki sigarayla masanın üzerine
eğilmiş hangi topa vuracağına bakıyor. Aşağıdaki görüntüye baktım şahidim Allah
ki aynı görüntü vardı. Ayakta dikilenin elindebir sigara diğer elinde de ıstapa;
bir diğeri de masanın üzerine eğilmiş ağzında sigara hangi topa vuracağına
bakıyordu. Ürkütücü bir gerçek ama sizi domuzlara çevirmek istiyorlar.
Siz savaşın en yoğun yaşandığı
cenahsınız çünkü siz en kuvvetli cenahsınız. Kaybetme korkusu nedeniyle en
fazla saldıracakları cenah olacaksınız. Ümitlerin en yoğun olduğu cenah
olduğunuz için en fazla size saldıracaklar. Siz kazanma isteği en fazla
olanlarsınız onlar da bu gerçeği iyi biliyorlar. Kayıpların en fazla sizin
cenahınızdan olacağını da bilmeniz gerekiyor. En basit şeylerden başlayacaklar
sizi değiştirmeye. Mesela; size yırtık kot pantolonu giydirmek için
uğraşacaklar ve sizden bunu giyenler olacak. Bu onlar için sadece “yırtık
pantolonu” giydirmekten ibaret olmayacak bu sizin direncinizin kırılması ve
bilenmişliğinizin köreltilmesi olacak. Geleceğinize atılmış tohumlarının
yeşerdiğini görme sevincini yaşatacak. Büyücünün çırağını yetiştirdiğinde
duyduğu hazzı duyacaklar ve sizi kendilerinin emek çektikleri şeyin taşıyıcısı
olarak görecekler. Çünkü küçük işlerden başlayıp koca değişiklikleri sizin
üzerinizde uygulayacaklar. Ama hiçbir zaman sizi kendilerinden görmeyecekler.
Önünüze getirilen genç tipinin aynısını sizde görmedikçe pes etmeyecekler. Size
hep müdahale edecekler hem de gençlerin özgürlüğü çığırtkanlıkları arasında.
Sizi asla rahat bırakmayacaklar bunu anlayın. Şeytan ne zaman savaşı bırakırsa
siz de o zaman rakat kalacaksınız. Yani deve iğne deliğinden geçince… Şeytanın
ve adamlarının sizinle savaşı hep çetin ve zorlu olacak. Bir ihtiyarın
imtihanıyla sizin imtihanınız bir olmayacak. Şeytanın ihtiyardan korkusu olmaz
ya da bir beklentisi olmaz. Onun en büyük umudu sizsiniz. Aynı zamanda onun en
büyük korkusu da sizsiniz. Sizinle olan savaşını çok hassas dengeler üzerine
kuracak. Size haince planlar yapacak ama size sonsuz bir gelecek vaat edecek.
Size, insanın içindeki arzu ve emellere ulaşmasının “var olmanın” en önemli
unsuru olduğunu ideologlarıyla aşılayacak bir taraftan da o arzuların içindeki
felaketi sizden saklayacak. Önünüze dikilen şekillere benzemek için mücadele
etmeyi özgürlük olarak sunacaklar. Rabbinizi hatırlamamanız için size öyle
yoğun bir hayat sunacaklar ki “oyalanmak-vakit geçirmek” ten ibaret olacak
hayatınız. Oyalandıkça sorunlarınız artacak. Siz düşünemedikçe onlar sizi daha
da büyük girdapların içine sokacak. Çözümsüz kalmanız için çabalayacak. Allah
korusun eğer ruhlarınız hislerini kaybetmişse isyankar ve günahkar bir genç
olmayı size sevdirecek de siz isyankar kul olmayı İtaatkar kul olmaya tercih
edeceksiniz. Allah’a isyan, peygambere isyan, anne-babaya isyan, kardeşe isyan,
arkadaşa isyan, öğretmene isyan, tüm hürmet edileceklere isyan edeceksiniz. Ve
şeytan bunu size varoluş mücadelesi olarak süsleyecek. Farkında olmadan her şeye
isyan etmek en büyük alışkanlığınız olacak. Yıkıcı olacaksınız farkında
olmadan. Toplumda iyi olan nice şey size zamanı geçmiş adetler olarak
görünecek. Halbuki sizin tarihin içine attığınız şey sizin dininizin
toplumunuzda kalan alametlerinden başkası olmayacak. Bu konuda yapılan
uyarıları da dikkate almayacaksınız belki. Hatta belki ıslah edicileri bile
sevmeyeceksiniz. Küçük alışkanlıklarla
başlayan değişimleriniz sizi felaketlere götürecek. Ve şeytan gireceği ateşe
yanında avanesi olarak sizi de götürecek. Sizi sahiplenmeyecek bile. Dünyanızı
yıkmakla kalmayıp ahretinizi de başınıza yıkacak. Yusuf gibi tüm kötülüklere
rağmen korunmayı isteyen başka. Tüm malayani şeylere rağmen mescidini kuşu
olmayı isteyen başka.
Gençler…
Tüm keyiflenmeleri, şımarıklıkları,
haddini aşmışlıkları yerin dibine geçirecek bir gücün sizi gözetlediğini
unutmayın. Hayat öyle bir denge üzerine kurulmuştur ki; siz o dengeyi
koruduğunuz sürece her şey iyidir dengeyi bozduğunuz anda kim olursanız olun
tüm dünyanız değişiyor. Her yaptığınız ve her sahip olduğunuz şeyde sizin
ruhunuz vardır. Dengenizi bozarsanız, her şeyiniz sizinle beraber değişime
uğrar. Her çöküşün kaderi her yükselişin kaderi de böyledir. Tümden yükselir ve
tümden batar. Allah Karun’u yerin dibine gömdüğünde sadece onu değil ona ait
olan her şeyi de gömdü. Ondan hiçbir bakiye bırakmadı geride. Çünkü onunla
beraber olan her şey onunla değişmişti. Siz değişirseniz ilminiz de değişir.
Siz değişirseniz arkadaşlarınız da değişir. Siz değişirseniz yediğiniz içtiğiniz
şey de değişir. Siz değişirseniz zevk aldığınız şeyler de değişir. Siz
değişirseniz etrafınızdakiler de değişir. Yaşam komple bir şeydir. Bunun
içindir ki ashabtan biri şunu söylüyordu: “Allahla olan bağımın zayıfladığını
atımın huysuzluk yapmaya başlamasından anlarım.” Siz değişince eşya değişir,
tabiat değişir, canlı değişir. Bu değişimi fark edemiyorsanız böyle bir
değişimin olmadığına değil; bunu göremediğinize yorun.
Gençler…
İçinde bulunduğunuz ortamların
nereler olduğuna bir bakın. Rastgele mekanlar olmasın. Ya da kendinizi
kandırdığınız ortamlarınız olmasın. Sizi savuran ortamlar olmasın. Uçlarda
gezinmeyin. Bir dönem iyi şeylerle haşır-neşir olup da ortamınız değiştiğinde o
hayırlarınızı unutup “dalanlarla birlikte dalıp gitmeyin”. Ortama göre değişmeyin.
Kendinizi bir dönem sıcakta kavurup bir dönem soğukta dondurmayın. Yoksa elde
ettiğiniz tüm birikimleriniz uçar gider. Verimsiz ve terk edilmiş hale
gelirsiniz. Çöllerin nasıl oluştuğuna bakmaz mısınız? Gece ile gündüz
arasındaki ısı farkı arttıkça “her şey” “hiçbir şey” e dönüşür. Çöl gibi kurak,
verimsiz ve hayatın olmadığı bir kişilik olmak istemiyorsanız hayatınıza denge
vermek zorundasınız. Uç ortamlarda savrulmamalısınız, ortama göre şekil almamalısınız.
Bir gün Kur’an okumaktan zevk alıp güzel Kur’an okuyanlara özenirken ortamınız
değiştiğinde, heva-hevesinize hitap eden şeylere meyletmemelisiniz. Bir gün
selim bir kalp taşırken ortamınız değiştiğinde kararmış bir kalbiniz olmamalı.
Ortamlar dönüştürücüdür. Eğer
ortamını dönüştüremiyorsa mümin genç oradan uzaklaşıp gitmeli. Gitsin ki bu da onun
hicreti olsun Mus’ab bin Umeyr’in hicreti gibi. Gitsin ki Allah da onu
yüceltsin bu genç yaşında.
Mümin genç dalanların daldığı
gibi dalmamalı. Onların günahlarına ortak olmamalı. Korunmayı bilmeli ki Rabbi
de onu korumalı. Farkını ortaya koymalı. Mesela iffetli olmalıdır. Asla kadınların
hayran kalacağı bir Yusuf olmayı değil; Allah’ın kendisini şehvetlerden
koruduğu bir Yusuf olmayı istemelidir. Yoksa Yusuf’un sakındığı iffetsizliği
Allah’ın razı olduğu iffete mi tercih edecek? Yusuf Allah’ı tercih ederken mümin
genç kadınları mı tercih edecek. Allah Yusuf gibi olmayı kadınların kendisine
hayran kaldığı bir “beşer” olarak değil kadınlardan sakınan bir “insan” olarak
anlattı bize. Beşer olmakla insan olmak arasındaki farkı gösterdi bize. Mümin
genç Yusuf’un iffetini sahiplendiğinde bıçağın kestiği o değil günahlar
olacaktır. Yusuf’un iffetini bırakıp güzelliğini sahiplendiğinde bıçağın
kestiği o olacaktır. Yusuf’a dair hikayede Züleyha’nın Yusuf’a aşkını değil;
Yusuf’un Allah’a olan itaatini öne çıkarmalı mümin genç. Yusuf’un temaşa
edildiği gibi temaşa edilmeye değil; "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların
beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden
uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum" diyen salih kul
olmaya özenmeli. Yusuf’un iffetini sahiplenmediği sürece Allah mümin genci
temize çıkarmayacak. Zindandan kurtarıcı eli göndermeyecektir. Bedeli ödenmemiş
temiz kalma çabası yoktur. Mümin genç de temiz kalma çabasının bedelini er geç
ödeyecektir. Bedeli ödenmeye razı olunmayan iffetin kurtarıcılığı da
olmayacaktır. Mümin genç arlıdır, edeplidir, iffetlidir.
Gençler…
Sizler kendinizi ancak sakin
ortamlarda bulabilirsiniz; gürültülü ortamlarda değil. Zevk ve eğlencenin
olduğu mekanlarda ruhunuza dokunamazsınız. Lakırdıların, dedikoduların olduğu
mekanlarda ruhunuza dokunamazsınız. Bu mekanlara itirazınız olmadıktan sonra
asla ruhunuza dokunamazsınız. Bu mekanlara itirazınız olmadıktan sonra yıllarca
Ashab-ı Kehfi okusanız ondan size sadece uykuları kalır. Hatırlayın o gençleri…
Neye itiraz etmişlerdi onlar? Hangi ortamlara itiraz etmişlerdi? Hangi
şeylerden sığındılar mağaraya? Onların mağarası ölümden kaçış değil; fesattan
kaçıştı. Görmediniz mi peygamber (sav)i? Çobanlık yaptığı dönemlerde Allah O’nu
hangi ortamlardan sakındırdı? Görmediniz mi ki O (sav), 40 yaşına kadar her
ruhu daraldığında Hira’sına gidiyordu ruhuna dokunabilmek için. 40 yaşında bir
adamın derdine neydi günlerce bir mağarada kendi başına kalmak. Hepiniz,
hepimiz ruhumuza dokunabileceğimiz kendi sükunetimizi bulmadıkça kurtuluş
gerçekleşmeyecektir. Fesadın içinde ruhlar ancak sükunette huzur bulur. Diri ve
canlı kalabilmenin yolu budur. Bu sükunetten sonra alemlere şifa veren bizim
kalbimize de şifa verecek.
Mümin genç önce etrafını saran “asılsız” hayattan
uzaklaşıp ruhuyla baş başa kalabilmeli. Kendisi üzerinde oynanan oyunun farkına
ancak böyle varabilir. Daha sonra kendisine çizilen resme itiraz edip korunan
kul olabilir. Diri ve canlı kalabilmenin yolu budur.