27 Eylül 2012 Perşembe

Gençler…
Hayat bir tercihten ibarettir; Allah’ın anlattığı Yusuf olmakla size çizilen resme benzemek arasındaki tercihten…
Ruhların kapalı olduğu insan değildir istenen; ruhların ve bilginin açık olduğu insandır. Bize düşen ruhların hislerini yok eden anlayış ve yaşam biçiminden uzak durmaktır. Böylelikle hayatlarımızı değersiz ve kıymetsiz yaşam kalıplarına dökmeye çalışanlara karşı savunmasız ve aciz olmadığımızı göstermiş oluruz. Hem ilme hem ruha değer vermeliyiz. Birini diğerinin kapısında bekleten toplumlar zillete düştüler. İlimsiz yaşam sefaleti, ruhsuz yaşam ise bayağılığı getirir... Her ikisi de yoksa helak gelir.
Hayatımız ilim ve ruhtan uzak sloganik imanlara teslim edildiği zaman ruhlarımız kah oraya kah oraya çekiştirilmekten kurtulamaz. Yusuf olabilmek, gönlü mescitlere bağlı genç olabilmek hem ilim sevgisini hem ruh sadeliğini gerekli kılar. Ruh sadeliği ve ilim olmadıkça savrulmalar ve sorunlarla boğuşma hiç bitmeyecektir.
Mümin genç ilim ve ruha değer verdiği için günahlarını dağ gibi yığıp dünyaya oradan bakan adam olamaz. Mümin genç dualarına güvenecek kadar Allah’a yakınlığı olandır. Mümin genç Allah’a yakın olmayı arzulayan ve o yakınlığı korumaya azmeden, azmettikçe de Allah’ın rahmetini hak edendir.
Mümin genç bilmeli ki hayat öylesine yaşanan bir zaman dilimi değildir, getirisi ve götürüsü olmayan davranışlar toplamı da değildir.
Mümin genç şeytana ve adamlarının oyunlarına karşı uyanık olmalı. Donanımlı olmalı ve şunu bilmeli ki en büyük oyunlar onun üzerinde oynanacak. Para onu değiştirmek için kullanılacak. Kadın onu değiştirmek için kullanılacak. Makam onu değiştirmek için kullanılacak. Onu değiştirmek için tüm imkanlar kullanılacak. Ruhu sağlam olmayan, cehaletten rahatsız olmayan genç bu tuzaklara yenilecek. Kendisine oynanan oyunların farkına varamayacak. Rabbiyle baş başa kalmayı bilmeyen genç zor olan bir rampada ömür tüketecek.
Gençler…
Unutmayın bir resim çizecekler size ve o resmi yaşatmaya çalışacaklar. Allah’ın korudukları hariç bunu başaracaklar da… Sizin hakkınızda amaçları budur. Hepinizi o resme uygun hale getirinceye kadar tüm imkanları, tüm zamanları kullanacaklar. Okuduğum üniversitede bilardo oynayan domuzların resmini görmüştüm; bilardo oynayan gençlerin masasının hemen üzerinde. İki domuz bilardo oynuyor ve ikisi de sigara içiyor. Biri ıstapayı almış ayakta dikeliyor bir diğeri de ağzındaki sigarayla masanın üzerine eğilmiş hangi topa vuracağına bakıyor. Aşağıdaki görüntüye baktım şahidim Allah ki aynı görüntü vardı. Ayakta dikilenin elindebir sigara diğer elinde de ıstapa; bir diğeri de masanın üzerine eğilmiş ağzında sigara hangi topa vuracağına bakıyordu. Ürkütücü bir gerçek ama sizi domuzlara çevirmek istiyorlar.
Siz savaşın en yoğun yaşandığı cenahsınız çünkü siz en kuvvetli cenahsınız. Kaybetme korkusu nedeniyle en fazla saldıracakları cenah olacaksınız. Ümitlerin en yoğun olduğu cenah olduğunuz için en fazla size saldıracaklar. Siz kazanma isteği en fazla olanlarsınız onlar da bu gerçeği iyi biliyorlar. Kayıpların en fazla sizin cenahınızdan olacağını da bilmeniz gerekiyor. En basit şeylerden başlayacaklar sizi değiştirmeye. Mesela; size yırtık kot pantolonu giydirmek için uğraşacaklar ve sizden bunu giyenler olacak. Bu onlar için sadece “yırtık pantolonu” giydirmekten ibaret olmayacak bu sizin direncinizin kırılması ve bilenmişliğinizin köreltilmesi olacak. Geleceğinize atılmış tohumlarının yeşerdiğini görme sevincini yaşatacak. Büyücünün çırağını yetiştirdiğinde duyduğu hazzı duyacaklar ve sizi kendilerinin emek çektikleri şeyin taşıyıcısı olarak görecekler. Çünkü küçük işlerden başlayıp koca değişiklikleri sizin üzerinizde uygulayacaklar. Ama hiçbir zaman sizi kendilerinden görmeyecekler. Önünüze getirilen genç tipinin aynısını sizde görmedikçe pes etmeyecekler. Size hep müdahale edecekler hem de gençlerin özgürlüğü çığırtkanlıkları arasında. Sizi asla rahat bırakmayacaklar bunu anlayın. Şeytan ne zaman savaşı bırakırsa siz de o zaman rakat kalacaksınız. Yani deve iğne deliğinden geçince… Şeytanın ve adamlarının sizinle savaşı hep çetin ve zorlu olacak. Bir ihtiyarın imtihanıyla sizin imtihanınız bir olmayacak. Şeytanın ihtiyardan korkusu olmaz ya da bir beklentisi olmaz. Onun en büyük umudu sizsiniz. Aynı zamanda onun en büyük korkusu da sizsiniz. Sizinle olan savaşını çok hassas dengeler üzerine kuracak. Size haince planlar yapacak ama size sonsuz bir gelecek vaat edecek. Size, insanın içindeki arzu ve emellere ulaşmasının “var olmanın” en önemli unsuru olduğunu ideologlarıyla aşılayacak bir taraftan da o arzuların içindeki felaketi sizden saklayacak. Önünüze dikilen şekillere benzemek için mücadele etmeyi özgürlük olarak sunacaklar. Rabbinizi hatırlamamanız için size öyle yoğun bir hayat sunacaklar ki “oyalanmak-vakit geçirmek” ten ibaret olacak hayatınız. Oyalandıkça sorunlarınız artacak. Siz düşünemedikçe onlar sizi daha da büyük girdapların içine sokacak. Çözümsüz kalmanız için çabalayacak. Allah korusun eğer ruhlarınız hislerini kaybetmişse isyankar ve günahkar bir genç olmayı size sevdirecek de siz isyankar kul olmayı İtaatkar kul olmaya tercih edeceksiniz. Allah’a isyan, peygambere isyan, anne-babaya isyan, kardeşe isyan, arkadaşa isyan, öğretmene isyan, tüm hürmet edileceklere isyan edeceksiniz. Ve şeytan bunu size varoluş mücadelesi olarak süsleyecek. Farkında olmadan her şeye isyan etmek en büyük alışkanlığınız olacak. Yıkıcı olacaksınız farkında olmadan. Toplumda iyi olan nice şey size zamanı geçmiş adetler olarak görünecek. Halbuki sizin tarihin içine attığınız şey sizin dininizin toplumunuzda kalan alametlerinden başkası olmayacak. Bu konuda yapılan uyarıları da dikkate almayacaksınız belki. Hatta belki ıslah edicileri bile sevmeyeceksiniz.  Küçük alışkanlıklarla başlayan değişimleriniz sizi felaketlere götürecek. Ve şeytan gireceği ateşe yanında avanesi olarak sizi de götürecek. Sizi sahiplenmeyecek bile. Dünyanızı yıkmakla kalmayıp ahretinizi de başınıza yıkacak. Yusuf gibi tüm kötülüklere rağmen korunmayı isteyen başka. Tüm malayani şeylere rağmen mescidini kuşu olmayı isteyen başka.
Gençler…
Tüm keyiflenmeleri, şımarıklıkları, haddini aşmışlıkları yerin dibine geçirecek bir gücün sizi gözetlediğini unutmayın. Hayat öyle bir denge üzerine kurulmuştur ki; siz o dengeyi koruduğunuz sürece her şey iyidir dengeyi bozduğunuz anda kim olursanız olun tüm dünyanız değişiyor. Her yaptığınız ve her sahip olduğunuz şeyde sizin ruhunuz vardır. Dengenizi bozarsanız, her şeyiniz sizinle beraber değişime uğrar. Her çöküşün kaderi her yükselişin kaderi de böyledir. Tümden yükselir ve tümden batar. Allah Karun’u yerin dibine gömdüğünde sadece onu değil ona ait olan her şeyi de gömdü. Ondan hiçbir bakiye bırakmadı geride. Çünkü onunla beraber olan her şey onunla değişmişti. Siz değişirseniz ilminiz de değişir. Siz değişirseniz arkadaşlarınız da değişir. Siz değişirseniz yediğiniz içtiğiniz şey de değişir. Siz değişirseniz zevk aldığınız şeyler de değişir. Siz değişirseniz etrafınızdakiler de değişir. Yaşam komple bir şeydir. Bunun içindir ki ashabtan biri şunu söylüyordu: “Allahla olan bağımın zayıfladığını atımın huysuzluk yapmaya başlamasından anlarım.” Siz değişince eşya değişir, tabiat değişir, canlı değişir. Bu değişimi fark edemiyorsanız böyle bir değişimin olmadığına değil; bunu göremediğinize yorun.
Gençler…
İçinde bulunduğunuz ortamların nereler olduğuna bir bakın. Rastgele mekanlar olmasın. Ya da kendinizi kandırdığınız ortamlarınız olmasın. Sizi savuran ortamlar olmasın. Uçlarda gezinmeyin. Bir dönem iyi şeylerle haşır-neşir olup da ortamınız değiştiğinde o hayırlarınızı unutup “dalanlarla birlikte dalıp gitmeyin”. Ortama göre değişmeyin. Kendinizi bir dönem sıcakta kavurup bir dönem soğukta dondurmayın. Yoksa elde ettiğiniz tüm birikimleriniz uçar gider. Verimsiz ve terk edilmiş hale gelirsiniz. Çöllerin nasıl oluştuğuna bakmaz mısınız? Gece ile gündüz arasındaki ısı farkı arttıkça “her şey” “hiçbir şey” e dönüşür. Çöl gibi kurak, verimsiz ve hayatın olmadığı bir kişilik olmak istemiyorsanız hayatınıza denge vermek zorundasınız. Uç ortamlarda savrulmamalısınız, ortama göre şekil almamalısınız. Bir gün Kur’an okumaktan zevk alıp güzel Kur’an okuyanlara özenirken ortamınız değiştiğinde, heva-hevesinize hitap eden şeylere meyletmemelisiniz. Bir gün selim bir kalp taşırken ortamınız değiştiğinde kararmış bir kalbiniz olmamalı.
Ortamlar dönüştürücüdür. Eğer ortamını dönüştüremiyorsa mümin genç oradan uzaklaşıp gitmeli. Gitsin ki bu da onun hicreti olsun Mus’ab bin Umeyr’in hicreti gibi. Gitsin ki Allah da onu yüceltsin bu genç yaşında.
Mümin genç dalanların daldığı gibi dalmamalı. Onların günahlarına ortak olmamalı. Korunmayı bilmeli ki Rabbi de onu korumalı. Farkını ortaya koymalı. Mesela iffetli olmalıdır. Asla kadınların hayran kalacağı bir Yusuf olmayı değil; Allah’ın kendisini şehvetlerden koruduğu bir Yusuf olmayı istemelidir. Yoksa Yusuf’un sakındığı iffetsizliği Allah’ın razı olduğu iffete mi tercih edecek? Yusuf Allah’ı tercih ederken mümin genç kadınları mı tercih edecek. Allah Yusuf gibi olmayı kadınların kendisine hayran kaldığı bir “beşer” olarak değil kadınlardan sakınan bir “insan” olarak anlattı bize. Beşer olmakla insan olmak arasındaki farkı gösterdi bize. Mümin genç Yusuf’un iffetini sahiplendiğinde bıçağın kestiği o değil günahlar olacaktır. Yusuf’un iffetini bırakıp güzelliğini sahiplendiğinde bıçağın kestiği o olacaktır. Yusuf’a dair hikayede Züleyha’nın Yusuf’a aşkını değil; Yusuf’un Allah’a olan itaatini öne çıkarmalı mümin genç. Yusuf’un temaşa edildiği gibi temaşa edilmeye değil; "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum" diyen salih kul olmaya özenmeli. Yusuf’un iffetini sahiplenmediği sürece Allah mümin genci temize çıkarmayacak. Zindandan kurtarıcı eli göndermeyecektir. Bedeli ödenmemiş temiz kalma çabası yoktur. Mümin genç de temiz kalma çabasının bedelini er geç ödeyecektir. Bedeli ödenmeye razı olunmayan iffetin kurtarıcılığı da olmayacaktır. Mümin genç arlıdır, edeplidir, iffetlidir.
Gençler…
Sizler kendinizi ancak sakin ortamlarda bulabilirsiniz; gürültülü ortamlarda değil. Zevk ve eğlencenin olduğu mekanlarda ruhunuza dokunamazsınız. Lakırdıların, dedikoduların olduğu mekanlarda ruhunuza dokunamazsınız. Bu mekanlara itirazınız olmadıktan sonra asla ruhunuza dokunamazsınız. Bu mekanlara itirazınız olmadıktan sonra yıllarca Ashab-ı Kehfi okusanız ondan size sadece uykuları kalır. Hatırlayın o gençleri… Neye itiraz etmişlerdi onlar? Hangi ortamlara itiraz etmişlerdi? Hangi şeylerden sığındılar mağaraya? Onların mağarası ölümden kaçış değil; fesattan kaçıştı. Görmediniz mi peygamber (sav)i? Çobanlık yaptığı dönemlerde Allah O’nu hangi ortamlardan sakındırdı? Görmediniz mi ki O (sav), 40 yaşına kadar her ruhu daraldığında Hira’sına gidiyordu ruhuna dokunabilmek için. 40 yaşında bir adamın derdine neydi günlerce bir mağarada kendi başına kalmak. Hepiniz, hepimiz ruhumuza dokunabileceğimiz kendi sükunetimizi bulmadıkça kurtuluş gerçekleşmeyecektir. Fesadın içinde ruhlar ancak sükunette huzur bulur. Diri ve canlı kalabilmenin yolu budur. Bu sükunetten sonra alemlere şifa veren bizim kalbimize de şifa verecek.
Mümin genç önce etrafını saran “asılsız” hayattan uzaklaşıp ruhuyla baş başa kalabilmeli. Kendisi üzerinde oynanan oyunun farkına ancak böyle varabilir. Daha sonra kendisine çizilen resme itiraz edip korunan kul olabilir. Diri ve canlı kalabilmenin yolu budur.